1 Nisan 2020 Çarşamba

Ulvi gerçekler

Insan gerçegi aramalı, hakikate yönelmelidir. Gerçek ve hakikat farkh midir? Günlük hayatımızda, konuşma ve yazi murda birbirinin yerine kullanmakla, aynı anlamı vermesi beraber, kapsam ve maksat bakımından bu ikisi farklı kavramı lardır. Bilim olani tespit eder. Halbuki insan düşüncesi, olmas gerekeni de merak eder. Olan somuttur. Olması gerekense s tuttur. Olmas gereken idealdir. Idealler insan yaşamasın anlamh kilan

Beş duyumuzla temasa geçtiğimiz daha üst melekeleri mizle algilayabildiğimiz, deney ve tecrübe ile bilgi haline geti.

rebildigimiz, akilla kontrol edebildigimiz her şey gerçektir. Ta biat bir gerçektir. Tabiatta olan şeyler ve olan bitenler, yer ve gök, insan ve toplumlar gerçektirler. Gerçeğin içerisinde hemen görüp kavrayamadığımız birtakım gizli gerçekler de vardır.

Bunlar da zamanla anlaşılabilir, öğrenilebilir ve açığa çıkarılmış gercekler olurlar. Bilim gerçeğe yönelmiştir. Suyun 100 derece cede kaynaması bilimin konusudur. Insanın şiddetli bir üzüntü aninda ogrenme kapasitesinin düştüğü de bilimin konusu olup, psikolojik bir gerçektir. Binlerce degil, milyonlarca örnek vere rek, bu konuyu ayrıntılarıyla anlamak ve kavramak mümkün dür Bu, bilimin işidir. Bilimsel bilgi haline gelmeden de insan günlük hayatında gerçeklerle karşı karşıyadır ve bunun tecrü besine ve ifadesine sahiptir. Gerçekleri görmezlikten gelmek veya gerçeklere aykın düşünmek akla aykırıdır; insana da top luma da zarar verir.

Bu gerçekleri de içine alarak, fakat bunları aşan gerçegi le etme yol, metot, organ ve melekelerimizi de aşan temel gergege hakikat diyoruz. Bizi aştığı halde bunun gerçek oldu


Sunu nereden biliyoruz? Bu alana görecelik u l ang dogrudur. Fakat bunların içinde gerçek olan tektir. Bu b kendine mahsus yollarla bildirilir, ama sonuçta biz bunun

n. Gerçeklerle uyum halinde olan herhangi bir y gürece olamaz. Suyun içinde düz bir çubuğun dik olarak berakom zaman, çubuk su yüzeyine degdigi yerden kan görülür. Onun kank görünmesi gerekir. Oysa hakikatte o çubuk lank ve degildir. Evet, gerçekte egri görülen çubuk, habe dimda ve dosdogrudur. Gerçek, bilimin konusu: hakikat dinin konu- sudur. Gerçeğin doğrusu yanlışı olmaz. Gerçek gerçektir. Hali- kat kelimesini hak ile beraber kullanz. Hak ve hakikatin de hakikate yönelmenin dogrusu yanlisi olur. Yanlıg olana batil diyoruz. Gerçegi aramalı, hakikate yönelmeliyiz

Insan sadece maddi arzulan olan ve bu yolda yaşayan bir varlık olamaz. Gününü gün etmek isteyen bir kimse isek, gerçek ve hakikat bizim için hiçbir şey ifade etmez olur. Böyle olmasak bile hakikate ait bir inancımız, onu anlamaya dönük bir bilgimiz ve hele azmimiz yoksa hiçbir şeyi yerli yerine koyamaya. Iste sek de hakikati göremez, doğru karşılaştırmalar yapamaz, pelis kilerden ve başkanlıktan kurtulamayız. "Bu mu doğru, o mur

diye tedirginlik içinde kalınız.

Bir esasa dayanmadan söyleyen, hiçbir şey söylememis demektir. Kur'an-ı Kerim, tekrar tekrar ve israria bizden, in tin, tarihin, insanın ve toplumların araştırılması ister ve bizi bunlan anlamaya yönlendirir.


Dini yaşam ve beşeri hayat


Hayat ciddi ve önemli bir gerçektir. Hemen bütün dinler hayati, kutsal bir olgu kabul ederler. Tanrı'nın yarattığı her can hun yaşama hakkına sahip olduğu görüşünde birlesirler.

Kur'an: "Allah'ın haram kıldıgı cana haksız yere kıymayın." (En'am, 151: Furkan, 68) buyurur.

Ancak canlılardan, insana ve dogal dengeye saglanacak yarar ve gelecek zarar dolayısıyla öldürmeye izin verilmiştir. O da türün üremesine engel olmayacak ölçüde olacaktır.

İlim adamları "Hayat Mücadelesi Kanunu'ndan söz eder.

ler. Aslan, bitkilerle beslenemeyen bir canlı olduğundan, hayat ta kalabilmek için, geyik ve benzeri hayvanları avlayıp yemek zorundadır. Kurbağa su sineklerini, yılan kurbağayı, leylek ye lan avlayarak hayatını sürdürür. Gerçekte bitkiler de canlıdır.

Otlarla beslenenler de yine bir canlıyı öldürerek, hayatta kal maya çalışırlar. Görülüyor ki canlılar böyle bir ilahi nizam için de yaşıyorlar.

Bu misalleri daha da çoğaltabiliriz. Bir şairimiz bu gerçeği şöyle ifade ediyor ve diyor ki:

Su saf, mavi gök altında dle böyle kurulmuş,

Her bir vücut, başkasının kanı ile yogrulmus

Bir çiçeğin ruhu gibi nazik, guzel görünen Bir yetimin gönlü gibi dokunmaya gelmeyen, Kelebekler bile birer kan içici canavar, Onlarda da gizli gizli öldürücü şeyler var!

(Mehmet Emin YURDAKUL)

Aslında insanlar da bu kanunun dışında yaşamıyor terlik onun akıl ve bilgi gibi çok üstün silahlan da var. Baron tabiat onun emrine ve hizmetine sunulmuştur. Ancak onu nas kullanacagi, ondan nasıl faydalanacagi da belli yasaklaria rurlandırılmıştır. Once dini yasaklarla, sonra insan toplumlar tarafından sikanlan yasalarla ortaya konulmuştur. Dogada hip bir canlı türü bir başka türün neslini tüketecek ve yok edecek güce sahip değildir. Canlılar arasında yalnızca insan, teknoloji nin icadı silahlarla bir başka türü, toptan yok edecek güce eri miştir. Işte hayat mücadelesi kanununda en önemli mesele bu dur. Bütün dinler ve din digi düşünceler bu konuda insanog.

luna büyük sorumluluk yüklemiştir. Hayat mücadelesini oburi canlılarda oldugu gibi ilkel duyguların ve içgüdülerin eline vermemis, kanun ve kurallara baglamishi Insan hayat, din ahlak ve hukuk kurallarıyla koruma altına alınmıştır. Yani insa nun hayat mücadelesi, insana yakışır bir üstünlük kazanmıştır.

Bu tedbirler alınmamış olsaydı, insanın hayvandan farka kal mazda. İnsan akıllı bir varlık olduğu için belki daha da korkunç hale gelirdi. Konfüçyüs'ün dedigi gibi, "Kaplana, bir de kanat ta kalsaydı, Vereceği zararlara sınır olmazdu!" Üzülerek söyleyelim ki insanoglu çoğu zaman, en yırtıcı hayvandan bile daha zararli hale gelebilmiştir. Bu durumda hayvanın doğal haline karşılık insan ahlakça daha aşagılara düşmüştür. Kur'an, insan bu haline ". hayvandan da aşağı" demiştir. Oysa insan olma duygu su ve erdemi, onu çok daha yukarılara taşımalıdır. Bir Ingiliz düşünürü: "Semiz bir domuz olmaktansa, yoksul bir Sokrates olmay tercih ederim" diyor. Epiktetos da: "Eger siğırlarla domuzlar kon sabilselerdi, saman ve yemden başka şey komesanlarla alay ederlerdi.

diyor.

Insan sadece gününü gün etmek için yaşamaz. Faydal ler yapmak ve işe yarayan faaliyetlerde bulunmak ister. lde değerler insan hayatına anlam ve değer kazandığı. Bir düşur run dediği gibi: "Bir insanın hayatında, hayatından daha de seyler yoksa onun hayatı da değeri yoktur."



Ülkücü sitesi niye var ?



Teknik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla ilerlediği, sosyal değişmelerin aşırı sapmalar ve yozlaşmalar gösterdiği bir çağda yaşıyoruz. Değişimin yönü ve derecesi önceden kestirme lemediğinden gerekli tedbirler alınamamaktadır. Doğru ve yan lış, iyi ve kötü, yararlı ve zararlı, güzel ve çirkin, helal ve haram iç içe geçmiş bulunmaktadır. Sosyal çatışmalar fertler ve kurum lar arasında olduğu gibi, bizzat ferdin kendi benliğinde de meydana gelmektedir.

Doğruyu ve iyiyi bilen birçok şahıs ve kuruluş dağınık, hatta birbiriyle çatışır duruma gelmiştir. Toplum içindeki bilgili, inançlı, kendisinden emin, tarihinden, değer ve inançlarından kopmamış olan aydınlar, yönetimde söz sahibi değildirler. Po potansiyel güç ve imkanlarımız âtil haldedir.

Son kırk yıllık tarihimiz gözümüzün önünde yaşandı. Yaş ortalaması elli olan bizler gelişmelere hiçbir zaman kayıtsız kalmadık. Bıkmaya, vazgeçmeye ve uzaklaşmaya hakkımız ol.

madığını biliyoruz. Bu düşünce ile önce dört kişi 1992 yılında bir araya geldik. Böylece "Türk Düşünce Hareketi" kurulmuş oldu. Daha sonra sayımız artarak 2000 yılında onalt kişilik merkez heyetini oluşturduk. Heyetimizdeki birçok arkadaşımız çok değerli eserler meydana getirdiler. Okunması gerektiğine inandığımız bu eserlerin ve merkez heyetini oluşturan şahısla rin isimlerini, kitabın sonunda Ek 4'te göreceksiniz.

Türkiye genelinde çok sayıda arkadaşımızla irtibatlı ola rak çalıştık. Ülkemizi, milletimizi ve bütün dünyayı ilgilendiren birçok konu üzerinde düşündük, tartıştık ve ortak akalla muta akal sağladığımız konulan diğer arkadaşlarla paylaştık. Di-

klerimizi, uyarılarmızı ilgili devlet kuruluşlarına, bazı siyah Setçilere, gazetecilere ve yöneticilere gönderdik.